7 Nisan 2011 Perşembe

Belçika

Brüksel

Genellikle şehrin üzerine yapışmış olan sıkıcı,karamsar,karanlık bir yer bu Brüksel... yorumlarına rağmen  gezmekten keyif aldığım kesin diyebilirim.

Şehre iner inmez kızgın kumlardan serin sulara atlamış gibi hissettik çünkü İstanbul'un boğucu sıcağından sonra aynı mevsimde kalorifer yanacak kadar buz gibi bir hava vardı. Otelimize eşyaları bıraktık ve hava yağışlı olduğundan  hop on hop off kullanarak şehri gezmenin daha kolay olacağını düşündük başladık turumuza, 
İlk durak Grote Markt, yani Brüksele gelen her kişinin ilk uğradığı çok sayıda pub ve restorant ile çevrelenmiş barok ve gotik tarzda inşa edilmiş meydan


ve Hotel de Ville (Belediye binası) efsane mi gerçek mi bilmiyorum ama mimarı binanın sağ ve sol tarafı simetrik olmadığından hatası sebebi ile kuleden kendini atmış.


Meydan çevresinde Bira müzesi,Kakao ve çikolata müzesi,Brüksel şehir müzesi ve Dantel müzesi bulunuyor.Mutlaka cafelerden birine oturp etrafı şöyle bir izleyip birşeyler içmenizi tavsiye ediyorum..
 Yada ayaküstü manneken frites yiyebilirsiniz:)


Grand Palace dan devam ediyoruz. Lier saat kulesi ndeyiz.


Grand Palace ve mont des arts'ın merdivenlerinden çıkarken resim çekmek için mükemmel bir mekan gerçekten bir sanat tepesi.... 
Ayrıca Yol üzerindeki saksılara da bayıldık..


Manneken Pis,çevresi yoğun bir kalabalık olan ve hemen hemen herkesin bu mudur? deyip hayal kırıklığına uğradığı:) meşhur minik heykelcik


Atomium,1958 yılında yapılan demir kristali hücresinin 165 milyon kez büyütümüş hali,yaklaşık yarım saat bilet almak için,15 dakikada asansöre binmek için bekliyoruz.
Beklerken de cafesinden birbirinden leziz macaronlardan tadıyoruz.
Atomium da her ülkeden bir ufak eser sergilenmişti .Türkiyeyi çarşafını açıp kapatan bir kadının figürünün temsil etmesi !! bizi oldukça şaşırttı....



hemen yanında bulunan bizim İstanbul Miniatürkten aşina olduğumuz ve bir benzeri denilebilecek eyfel kulesinden,akrapolise tüm mini örneklerini görebileceğiniz
Mini Europe
 
ve çikolata.....

Brüksele gelmişken hem görünüşü hem tadıyla oldukça başarılı çeşit ve dükkanlar gezmeye manneken pis 'in hemen yanında bulunan caddeden başlıyoruz.Zaten öncelikle mis gibi kokular bizi cezbediyor.Ben bir truf meraklısı olduğumdan genellikle truf çeşitleri ve portakallı çikolatalardan yana kullanıyorum terchimi..Hiçbir özelliği olmadığı halde Waffle da neden bu kadar meşhurlar anlamadım .Daha önce Abbas'ta waffle yememiş olduklarından olabilir:)


Akşam oluyor . Brükselde yaşayan arkadaşlarımızla buluşuyor bilir kişi olarak tercihi onlara bırakıyoruz.Balıkçı restoranlarının bulunduğu bouchers de alıyoruz soluğu ve menümüz tamamen deniz mahsullerinden oluşuyor ve karnımız doyduktan sonra (restaurantın sahibi midyenin içinde r harfi bulunan aylarda yenilebileceğini söylüyor.Yani nisan ve ağustos hariç her ay yiyebilirmişiz.) mutlaka görmemiz gerektiğini söyledikleri 2011 çeşit biranın bulunduğu delirium cafeye gidiyoruz.Hepimiz bir başka çeşit deniyoruz.Brükselde biraya şarap muamelesi yapılıyor.Hepsi kendine has bardağında sunuluyor.
"Kwak" sunumu ve bardağı en güzel,"chimay" tadı en başarılı,"Kriek" meyveli olduğundan bizim için en farklı olandı. Adını hatırlamıyoum ama daha sonra gittiğimiz eski ve mistik bir pubdan delirium cafeden daha çok keyif alıyoruz.

Bugün brugge 'a gidiyoruz.