4 Eylül 2011 Pazar

Danimarka (Kopenhag)


  Kopenhagen :) ,İsveç'ten sonraki durağımızdı. Huzur ve sakinliği o kadar çok benimsemiştik ki, sanki birden şehir çok hareketli ,insanları daha agresif  geldi. (laf aramızda neyseki İsveç'ten direkt İstanbul'a dönmedik:) Central stationdan yaklaşık 5 dakika yürüyüş mesafesi olan  Cabinn City oteli seçmekle doğru bir tercih yapmıştık.İlk günkü turumuza başlamıştık bile;

Det Kongelige Bibliotek (Danimarka  Kraliyet Kütüphanesi) ; aynı zamanda iskandinav ülkelerinin en büyük kütüphanesi

The Little Mermaid  (Den Lille Havfrue) Danimarka'nın simgesi olmuş deniz kızı heykeli (Aslında görebilmek büyük şans, çünkü sık sık yurtdışı sergilerine gidiyor.)
Amelienborg ve legoların ilham kaynağı askerler, Kral 5. Frederick (sanırım tüm krallar bi şekilde Frederick :) soylu ailelerin oturması için yaptırmış fakat Cristiansborg yangında hasar görünce dönemin kralı kraliyet ailesini buraya taşımış.Saray bugün parlemento binası olarak kullanılıyor.


 Round Tower (Rundetaarn); bu tarihi kuleden kentin manzarasını izleyebilirsiniz.



Rönesans bahçeleri arasında Rosenborg Slot;

 Ve tabii ki şehre renk katan Tivoli'yi unutmamak gerek ama maalesef bizim gittiğimiz dönem kapalı olduğundan içerisinde eğlenme imkanımız olmadı:(
bir dahaki sefere artık........
NyHavn; şehre girince herkes gibi ilk görmek isteyeceğiniz yerler arasında haksızda sayılmazsınız burası çok keyifli bir mekan,dar bir kanal ve etrafında sıralanmış rengarenk evler,restaurantlar ,cafeler tablo gibi burada oturup bir şeyler içmek ve atıştırmak oldukça keyifli


NyHavn 'a gece gittiğimizde ne kadar da Amsterdam / Red light 'ı andırıyor demiştik ki:) bir tabela bize gülümsüyor.Arada bilinçaltı işte sanırım red lightta fotograf çekmek yasak olduğu için  nedense komple resimlemek yerine çaktırmadan sadece yazıyı çekmişiz:)


Kopenhagdaki ilk günümüzü sonlandırmış bulunuyoruz.
İkinci günümüzde Rıpley's Believe it or not,H.C.Andersen Eventyrhuset,Guinness World Records museumu keşfetmek üzere 3lü combo biletimizi kişi başı 190 ddk ya alıyoruz.(Eğer isterseniz the mystıc exp. de ekleyerek 228 ddk ya alabilirsiniz biz pek korku modumuzda olmadığımızdan tercih etmedik.)
 Believe it or not museumdan başlıyoruz.İlginçlerle dolu,neredeyse sürekli "gerçekten mi? inanmıyorum" diyerek ilerliyoruz. En çokta ışıklı bir ayna ,üzerinde 1000 kişiden 1 kişinin başardığı dilinizi oynatarak ters çevirmeye çalışıyorsunuz bizde aynanın karşısında deniyoruz tabii ki ama biraz ilerleyice görüyoruz ki aynanın ters tarafından tüm yaptıklarınız görünüyor üstüne üstlük kameraya alınıyor ve de gerçekten komik görüntüler verdiyseniz sizde kameradakilerden biri olabiliyorsunuz!! olmadığımızı umudederek ilerliyoruz:)

Tost ekmeğinden yapılış bir tablo



Pullardan yapılmış bir tablo



Bu ufak tünelde oldukça ilginç aslında, dümdüz yürüyerek karşıya geçtiğiniz halde aynalar ve çevrenizde hareket eden bir platform sayesinde yürürken başınız dönmeye başlıyor..



Ve aynı binada olduğundan hemen
H.C.Andersen Eventyrhuset müzesine geçiş yapıyoruz.Andersen masallarının teker teker hareketli platformlarında sergilendiği bu müzede hikayeleri ingilizce ve danca olarak kısaca dinleme imkanınız da bulunuyor.Gerçekten çok başarılı animasyonlarla süslenmiş anlatımlardı.


Birkaç hikaye platformuda ekleyelim....






 Stroget üzerindeki Guinness World Records museumu görmek üzere yola çıkıyoruz.Stroget ,birçok markanın hatta neredeyse tüm markaların üzerinde bulunduğu Illum ve Magazin gibi AVM lerinde olduğu bir alışveriş caddesi.Caddede ilerlerken zaten kokusu ile sizi kendisine çekecek olan nutellalı krep ve karamelize bademi denemenizi tavsiye ederim.

Gelelim Guinness World Records museuma fazla ilgimizi çektiği söylenemez. Biraz sıradan geldi.




Artık birşeyler içmenin vakti geldi diyerek Vesterbrogade üzerinden Carlsberg musema ilerliyoruz.


Üretim ve çoğu alanı taşınmış olsada  orjinal hali korunmuş olarak kurulu olan müzede, geçmişten günümüze ufak bir yolculuk yapıyoruz. Giriş ücreti olan 65 ddk yı ödedikten sonra aldığımız, 2 bira içebileceğimiz fiş ve harita ile  bira tarihi, şişe sergileri, logoları, tahıl ambarı, Carl Jacobsen in heykel bahçesindeki koleksiyonları ,1847 yılından bugüne kadar olan videolarını izliyoruz.



İlk ihracat 1868 de iskoçyaya gönderilen bir fıçı bira ile başlamış.

Üretim ve satış başarılarından dolayı W.Churchill ve Queen II. Elizabeth fabrikayı ziyaret etmiş

1975 yılında Danimarkalı iki büyük şirket olan Carlsberg ve Tuborg birleşmiş


Tur sonunda hediyelik eşya bölümünden ufak birkaç parça aldıktan sonra Bar Jacobsen e geçiyoruz. Girişte favori bira kokumuzu bulmak üzere aroma odasına uğruyoruz. Biraya oldukça felsefik yaklaşmışlar "Bira içiminin beyin tarafından oldukça basit bir eylem olduğu ,tadımı keyifli hale getirenin duyularımız olduğu için favori bira kokumuzu bulduktan sonra içimin daha keyifi hale geleceği" yazıyor. Bizde başlıyoruz koklamaya :) tıpaları çıkardıktan sonra şişeyi kokladığımızda üzerinde yazan herşey gerçekten birebir kokuyor.Sonuç;
***İlk tercih Limon ,greyfurt ...vb kokular olduğundan Carlsberg Pilsener
***İkinci tercihimiz Kahve ,karamel,kızarmış ekmek!...vb olduğundan Brown Ale nin uygun olduğunuzu öğreniyoruz.

Bilinçli bir şekilde biralarımızı alıyoruz:)


hmmm.... gerçekten başarılıı:)

Strogette biraz gezdikten sonra otelimize dönüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder